Aşırı Sorumluluk Almak
Aşırı sorumluluk almanın kökenini, ilişkilerde nasıl yorgunluk yarattığını ve bu döngünün farkındalık ve terapiyle nasıl değişebileceğini keşfedin.
Aşırı sorumluluk alma davranışı nasıl ortaya çıkar
Aşırı sorumluluk çoğu zaman çocuklukta başlar. Çocuk, aile içinde duygusal ya da fiziksel boşlukları doldurmak zorunda kaldığında “ben hallederim” inancı gelişir. Bu inanç yetişkinlikte de otomatikleşir. Kişi her durumda önce kendi yükünü değil, başkalarının ihtiyacını düşünür. Zamanla bu rol, kendiliğinden verilen bir görev hâline gelir ve kişi ne kadar yorulduğunu fark etmeyebilir.
Erken yaşta yetişkinleşmenin psikolojik bedeli
Ebeveynlerin duygusal ihtiyaçlarını karşılayan ya da kardeşlerine bakan çocuk, kendi çocukluğunu yaşayamadan büyür. Bu durum yetişkinlikte sürekli tetikte olma hâline, kaygıya ve yetersizlik duygusuna sebep olabilir. “Hata yapmamalıyım”, “herkesin yükünü ben almalıyım” gibi inançlar zamanla zihinsel yorgunluk yaratır. Kişi kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atmaya alıştığı için ne istediğini ayırt etmekte güçlük yaşayabilir.
İlişkilerde sürekli verici olmanın etkileri
Sürekli veren tarafta olmak zamanla ilişkide dengesizlik yaratır. Kişi kendi ihtiyaçlarını ikinci plana attığı için duygusal tükenme, kırgınlık ve görünmezlik hissi gelişebilir. Partner tarafından anlaşılmama veya karşılık görememe durumu, değersizlik düşüncelerini tetikleyebilir. Bu döngü uzun vadede kişinin sınır koyma becerisini zayıflatır ve sağlıklı bağlılığı olumsuz etkiler. Terapi, bu dengenin nasıl yeniden kurulabileceğini anlamaya yardımcı olur.
Bu döngüyü sürdüren inançlar ve otomatik düşünceler
Sürekli verici olma eğilimi çoğu zaman “reddedilmemeliyim”, “yetersiz görünmemeliyim” ya da “değer görmek için çok çabalamalıyım” gibi kökleşmiş inançlardan beslenir. Bu inançlar, kişinin kendini geri plana atmasına ve ilişkideki dengesizliği fark etmeden sürdürmesine yol açar. Otomatik düşünceler genelde hızlı, sorgulanmadan kabul edilen ve duygusal olarak yüklü ifadeler olduğu için döngüyü besler. Terapi sürecinde bu düşünceleri fark etmek, sorgulamak ve daha sağlıklı alternatiflerle değiştirmek mümkün olur.
Bu döngü nasıl değişebilir
Bu döngünün değişebilmesi için öncelikle kişinin kendi sınırlarını, ihtiyaçlarını ve ilişki içindeki rolünü fark etmesi gerekir. Verici olmaya iten otomatik düşünceler tanımlandığında, yerlerine daha dengeli ve gerçekçi düşünceler yerleştirilebilir. Duygusal farkındalık geliştikçe kişi, ilişkilerde daha sağlıklı sınırlar koyabilir ve karşılıklılığı gözeten bir iletişim kurabilir. Terapi süreci, hem içsel inançları yeniden yapılandırmayı hem de pratikte yeni davranışlar denemeyi destekleyerek bu döngünün kırılmasına yardımcı olur.
Kaynakça:
• Beck, J. (Cognitive Behavior Therapy: Basics and Beyond).
• Bowlby, J. (Attachment Theory).